Beşiktaş kötü ve üzücü günler yaşıyor. Sorunlar öylesine kördüğüm ki eski bir şarkıdaki gibi “çözdükçe” dolaşıyor.Aradaki Galatasaray maçı “kurtarılmış” bir macera ama Beşiktaş’ın gerçeklerini örtmeye yetmiyor.Talihsizlik, herkesin yüzünü güldüren transfer mutluluklarıyla başlamış… Yeni yeni anlaşılıyor.Beşiktaş, çoğaldıkça azalıyor.Geçen yıl dayanışma içinde ve üstün form grafiği ile oynayıp ayakta kalan, son haftada şampiyonluğu averajla evine götüren takım, yeni katılanlarla zenginleşip derinleşti, güya… Unuttuğumuz sakatlık hesapları ortaya çıktı. Uzun süren, tekrarlayan, sonrasında da bir türlü form tutmayan sakatlıklar.Bakın dünkü Sporting maçına… Sergen Yalçın, Cumartesi oynanacak Trabzonspor maçına eldekilerden bir bölüm oyuncuyu oynatmadan dinlendirmek istiyor ama, ona bile fırsat bulamıyor. Teixeira’yı sürüyor sahaya… Tedbir amaçlı İstanbul’da bırakılanlar da var, biliyorsunuz.Takım o zenginleşen kadronun vaat ettiği oyunun yarısını bile oynayamıyor.Yakın geçmişte gruptan namağlup çıkma başarısı gösteren Beşiktaş, bugün sıfır çekme noktasında tek puan alabilmiş değil. Tek puan alabilme umudu da yok.Sakatlık ve form düşüklüğünün ötesinde Beşiktaş’ı bu hale getiren hangi nedenler var, bilmiyoruz. Üzülüyoruz. (Attila Gökçe - MİLLİYET)
Beşiktaş açısından bu maçı tek maç olarak da değerlendirmek daha sağlıklı ama futbol gibi devamlılık arz eden bir oyunda bu kolay değil. Şampiyonlar Ligi'nin, Süper Lig'e de etkilerini gördük. Hem moral kaybı olarak gördük hem eksilen oyun coşkusu olarak gördük. Hem de düşen bireysel performanslarda gördük. Ama buna bir nokta konması gerekiyor. Bir şekilde ligi ve Şampiyonlar Ligi performanslarını farklı hale getirmek önemli. Çünkü bu girdap beraberinde lige de yansıyabilecek bir başarısızlık sürecini getirebilir. O yüzden oyuncuların ve teknik heyetin bu konuda çok dikkatli olması önemli. (Ali Gültiken - SABAH)
Kariyerlerinin büyük bölümünde defansif orta saha mevkisinde oynamış 3 oyuncu Josef, Atiba ve Mehmet Topal ile ilk 11’de başlayınca pratikte takım savunması daha güçlü olmuyor. Çünkü topla çıkamayınca, rakibe tehdit oluşturamayınca ezbere gömülüyorsun ve Sporting gibi hem oyun yönünü aniden değiştirebilen hem de savunmadan hücuma geçişleri çok hızlı yapabilen bir takım karşısında pozisyon üstüne pozisyon veriyorsun. Aslında geçen sezon Sergen Yalçın orta sahadaki defansif-ofansif denge kimyasını bir Türkiye Ligi maçı sonrası röportajında çok akıllıca bir şekilde anlatmıştı: “Top bizdeyken hücum ederken, üçü de ofansif orta saha, top rakipteyken de üçü de defansif orta sahaya dönüşüyor.” Lakin Şampiyonlar Ligi’nde asıl farkı oluşturan savunmadan hücuma ve hücumdan savunmaya ne ölçüde başarılı geçebildiğiniz. Beşiktaş ilk devrede ikisini de başaramadı. (Ali Ece - FANATİK)
Maçın hakemi Karasev, oldukça tecrübeli. Şampiyonalar Ligi’nin gediklilerinden. Çok rahat bir maç çıkarttı. Maçın hiçbir anında ne oyun ne de oyuncular onu zorladı. Larin ve Josef’e çıkarttığı sarı kartlarında yanılmadı. Maçın sonlarında Josef’in rakibine arkadan yaptığı kontrolsüz harekete çıkarttığı 2. sarı kart da doğruydu. Son düdüğü çaldığında arkasında tartışılacak bir kararı yoktu. En kritik kararı, Beşiktaş aleyhine verdiği penaltıydı. Onda da yanılmadı. (Deniz Çoban - FANATİK)
Beşiktaş ilk golden sonra maalesef 'Bitse de gitsek' psikolojisiyle çözüldü. Sergen Yalçın, orta alanı Josef-Mehmet Topal-Atiba 3’lüsüyle kurup dirençli ve defansif bir orta alan kurgulamış ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Zaten sahaya inançsız bir şekilde çıkan Beşiktaş, ilk golden sonra maalesef “bitse de gitsek” psikolojisiyle çözüldü. Bireysel anlamda ayakta duran bir oyuncu göremedik Lizbon’da. (Güntekin Onay - HÜRRİYET)